Farkedilmeden yitip giden güzelliklerden birine bir ağıt.
Büyük Tarabya Oteli, Emekli Sandığı tarafından 1966 yılında yaptırılmış. Mimarı Kadri Erdoğan. Hemen önündeki Tarabya belediye plajı da otelin kullanımına tahsis edilmiş. Buraya da bir plaj gazinosu yaptırılmış. Epeyce araştırdım ancak mimarının kim olduğunu öğrenemedim. Belki o da Kadri Bey’in işidir.
Gazino yıllar sonra bir restorana dönüştürülmüş.
Başlığın konuyla ilgisini mi merak ediyorsunuz? aşağıdaki fotoğrafa dikkatlice bakın.
Yukarıdaki adamlar, yakın zamana kadar Le Pecheur adıyla bilinen restoranın tabelasını, Fransızların Ermeni tasarısını onaylamasına tepki olarak Palet Balık tabelasıyla değiştiriyorlar (Sanki “palete” fransızca bir kelime değilmiş gibi!) Ama değinmek istediğim konu bu değil. Siz dikkatinizi sağ üst tarafa verin. Göreceğiniz brüt beton yüzeydeki balık rölyefleri, binanın tüm cephesi boyunca çeşitlenerek, insan figürleriyle de zenginleşerek tekrarlanırdı. Bu restoranın önünden her geçtiğimde bu zarif eseri hayranlıkla izler, mutluluk duyardım. Binanın kendisi de ilginçtir. Denizin üzerinde yüzer bir sırça köşk gibi görünen büyük bir salonu vardır. İçine hiç girmedim, ama fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla bu mekanın ortasında da bakır kaplı bir açık şömine varmış.
Bar bölümünü görüyor musunuz? Burada da yine bakırdan güzel bir kabartma eser var. Anadolu’nun ibrikleri, kapları, testileri iç içe geçmiş. Kim bilir bu incelikli çalışmalar kime ait? Ellili, altmışlı, yetmişli yıllarda, batı Modernizminin verdiği heyecanla, birçok kamu ve özel sektöre ait bina mimar ve sanatçıların ortak çalışmalarının ürünü olmuştu. İstanbul Belediye Sarayı’nın toplantı salonunda Nuri İyem’in duvar resimleri eşliğinde çalışılır, Vakko fabrikasına Bedri Rahmi’nin eserini izleyerek girilirdi. Sadece tanınmış yapılardan sözetmiyorum, bu dönemlerde yapılan birçok apartman binasının cephesinde, giriş mekanında çeşitli sanatçılara ait seramik, mozaik çalışmaları bulunurdu. Sanatsal çalışmaların binaların doğal parçası olarak düşünüldüğü, bütçede gereksiz bir kalem olarak görülmediği, insanların henüz incelikli, duyarlı, güzelliklere meraklı, zevk sahibi olduğu zamanlardı bunlar.
“Batan balık” meselesine gelelim.
Restoran bir sebepten dolayı kapılarını kapatmış. Yapının üzerine “Bu yapı Emekli Sandığı’na aittir” yazılmış.
Yukarıda sözünü ettiğim brüt beton rölyefler olduğu gibi koyu renk fayanslarla örtülmüş. İçerideki eserlerin akıbetini ise belirsiz.
Bu konuda hangi mercilere başvurulabilir, kimlere dert yanılabilir bilmiyorum. Ne ilk ne de son örnek bu. Büyüklü küçüklü yüzlerce güzellik işte böyle sessizce hayatımızdan çıkıp gidiyor.
İnceliğin, duyarlılığın, güzellik merakının, zevk sahibi olmanın adeta garip karşılandığı bir dönemi yaşıyoruz.
Comments