“Yıldızlar Savaşı*” üzerine ben de bir şeyler söylemek istiyorum.
“Orijinal” filmler neden bu kadar çok sevildi, gönüllerde taht kurdu? Adı üzerinde orijinal oldukları için. Her şey daha önce görülmemiş ve -o zaman için- yeniydi. Lucas, çağdaşları Spielberg ,Pollack ve Scorsese arasında azılı bir vizyonerdi, sırf o dönem aklındakileri gerçekleştirecek imkanları bulamadığından kendi özel efekt şirketini (ILM) kurmuştu.
Ayrıca o zaman çocuktuk, güzel çocukluk anıları hep sevilir, aranır, özlenir. Yani kişiselleştirilmiştir o filmler, sahiplenilmiştir, aileden olmuştur. Lucas’ın 90’larda kalkıp bu filmleri yeni teknolojiyle remasterlemesi bu yüzden adeta haneye tecavüz gibi algılandı, hardcore fanlar tarafından öfkeyle karşılandı.
Prequeller Lucas’ın rahatsız yaratıcı karakterinin, sürekli yenilik arayışının eseridir. O zamanın güncel teknolojisi (CGI) dibine kadar kullanıldı, geliştirildi, sinema dünyasının önü açıldı. Bildiğimiz bir hikayenin geçmişinin anlatıldığı “prequel” filmlerinin de yanılmıyorsam ilk örneklerindendir. Bu yüzdendir ki bugün artık insanlar filmlerde yeni tanıtılan karakterlerin gelmişini geçmişini, backstory’lerini bilinçli tüketici edasıyla soruyor, hakkını talep ediyor.
Uzaylılar, mekanlar, araçlar, kıyafetler, müzikler hep yeni, hep tasarım, hep yenilikçiydi. Karakterler sağlamdı. Kabul, oyunculuk ve diyaloglar vasattı. Ama insanlar bu filmleri bu yüzden değil de, daha çok “Star Wars’a benzemiyor” diye dışladı. “Analog” görünmüyor diye.
Oysa ki George baba, sırf seriye çok yabancılaşmasın diye CGI Yoda’ya Frank Oz’un kuklasının hareket patternlerini yüklettirmişti ama yine de yaranamadı..
Mutlaka izleyin: The People vs George Lucas; http://m.imdb.com/title/tt1325014/
Disney Lucasfilm’i aldı ve yeni filmlerin çekileceğini duyurdu. Disney’in Prequellere kusulan büyük fan öfkesini yaşamaya hiç niyeti yoktu, bu yüzden çözümü Orijinallerde aradı. Force Awakens’e başta dışarıdan destek olan Lucas kısa süre sonra “nostaljik bir film yapmak istiyorlar, ben böyle çalışamam, ben hep yeniyi, yapılmamışı ararım, bu kafayla bunlara sadece karın ağrısı olurum” dedi ve prosesten tamamen çekildi.
Force Awakens’e neden burun kıvırdık? Eski oyunculara haysiyetli sahneler verilmiş o tamam, bir stormtrooperin isyanı, yıkık star destroyerlerin içinde geçen sahneler gibi bazı ilginç fikirler vardı o da güzel ama hikaye ve karakterler doğrudan Orijinallerden devşirilmişti. Ne uzay gemileri ne mekanlar ne de kıyafetler yenilikçiydi. Müzikler aksiyon falan idare ederdi ama filmin genelindeki bu yaratıcılık – yenilikçilik eksikliği içimizde bir boşluk hissi yarattı.
Meraklısına further reading: https://xxi.com.tr/i/mutlulugu-tasarlamak
Force Awakens yine de gişede patladı ama filmin asıl başarısı Star Wars’la ilk defa tanışacak olan yeni nesile (hani şu biz 80’ler çocuklarının ağzı açık izlediğimiz analog kalitede çekilmiş filmleri hiç görmemiş belki de asla görmeyecek olan kitleye) serinin “klasik” hissiyatını aktarabilmiş olmasıydı. Bir nevi yeni seriye köprü görevi görmesi. Yapımcıların amacı tam olarak da buydu zaten.
Rogue 1 neden bu kadar çok beğenildi? Hikaye zaten belliydi, üzerinde tartışacak bişey yoktu. Yeni karakterler, yeni uzay gemileri, stormtrooperler, gezegenler tanıtıldı. Eski karakterlere saygıda kusur edilmedi, haysiyetli cameolar verildi.
Last Jedi’ın şanssızlığı bir kere Force Awakens’in dizdiği taşlarla oyunu sürdürmek zorunda kalmasıydı. Bu bölümde bir ihtimal imparatorun gölgesinde bocalayan dark side çırağın, eski ustadan eğitim alan çaylak jedi ile kapışmasını izleyecektik. Ama bunu daha önce görmüştük, çıkışta yine “pfff” diyecektik, belki fanlar arasında daha az tartışma çıkacaktı falan ama film o anlamsız sequel gibi olan ama değil de gibi olan Ghostbusters remake’i gibi hafızalarda silik bir iz bırakacaktı.
2005 yılında IFC’s Dinner For Five programının bir bölümünde Mark Hamill, JJ Abrams, Stan Lee (??) & CO masa başında sohbet ederlerken Hamill, ROTJ için Lucas’a Luke’un dark side’a geçip dönmesini önerdiğini anlatıyor. Bu da bir alternatif olurdu belki, hatt Luke için daha karizmatik bir geçmiş olurdu belki de ama biz bu filmi de görmüştük açıkçası..
Diğer bir ihtimal ise taşları dağıtmak, “çemberi kırmak” ve yeniliklere zemin açmaktı. Johnson işte aynen bunu yapmaya kalktı. “Star Wars’a nefes aldırmak, onu yaşatmak, geleceğe taşımak” amacı buydu.
Tabii ki de, hiçbirimiz (80’ler çocukları) dizinin bütün legacy’sinin – hayırlı bi iş için de olsa – yerle bir edilmesine sevinemedik, bunu takdir edemedik, kalbimiz kırıldı.
George Lucas yıllar önceki bir röportajında eğer ileride yeni bir üçleme çekerse bunun Skywalker ailesiyle ve onların çevresiyle ilgili olmayacağını söylemişti. Belki de Disney’in “tüm jenerasyonları kucaklayalım, ne şiş yansın ne kebap” endişesiyle artık iyice yaş almış oyuncuları işin içine katarak ikonik karakterlerin hikayelerini devam ettirmesi (ve son vermesi) çok iyi bir karar olmadı. Belki de birer haysiyetli cameo herkesi çok daha fazla memnun edecekti, daha az tartışma yaratacaktı.
Filmin bir diğer şanssızlığı da bana göre serinin gelmiş geçmiş en heyecanlı, fırlama ve geveze aktörünün – Mark Hamill’in karakterine bir anlamda yamuk yapılması oldu. Bütün bu Star Wars hype’inin çok uzağında duran Harrison Ford ve kendi deli dolu dünyasında yaşamış olan Carrie Fischer (ARE) yeni filmler hakkında pek fazla yorum yapmazken, George Lucas bile “izledim güzel olmuş” deyip geçerken “Mr. Luke Skywalker himself” her fırsatta kişisel hayalkırıklığını açıkça dile getiriyordu. Böyle böyle öfkeli hayranları istemeden de olsa ateşledi Mark abi.
Konuyu şu muhteşem replikle bağlıyorum:
HIMYM (2008)
Marshall: She’s never seen Star Wars? Ted the only people in the universe who have never seen Star Wars are the characters in Star Wars and that’s cause they lived them Ted, that’s cause they lived the Star Wars.
Yeni üçlemeler, canonlar, yan story’ler varsın yapılsın, şirketler, yönetmenler, aktörler gelsin gitsin ne olursa olsun sonuçta bizler hayalimizdeki Star Wars’ta yaşamaya devam edeceğiz. Felsefe bu!
(*) Türkiye’deki ilk gösterimlerde bu isim kullanılmıştı
Comments