top of page
Can Taşkent

Tasarlanmadığı Gibi

İlk yayım: 10-24 Mart 2017 tarihleri arasında gerçekleşen Beykent Üniversitesi 20’nci kuruluş yılı etkinliklerinin özel kitabı.

 

Koleksiyon’daki ilk yıllarımda Bodrum Yalıkavak’ta inşa edilen Bakraz Evleri’nin hem proje hem de inşaat aşamasında çalışma fırsatım oldu. Profesyonel anlamda ilk şantiye deneyimimdi. Faruk Bey, arazinin teraslarından evlerin kapı kollarına kadar her detayı özenle tasarladı. Şantiyede çizim yapan tek mimardım, uygulama projelerini hazırlayıp sahaya veriyordum. Uygulamacılar projede değişiklik istiyordu, yapıyordum. Tekrar istiyorlardı, düzeltiyordum. “Burayı yerinde farklı yaptık” diye uyarıyorlardı, revize ediyordum. Neticede söz konusu imalat için “boşver canım onun projesi yanlış!” deniliyordu. Ben de “çalışmalarımı dikkate almayacaksanız niye benden çizim istiyorsunuz?” diye isyan ettim. Bir tasarım işi nasıl oluyordu da bu kadar hızlı biçimde hükümsüz hale gelebiliyordu? Bir mimar arkadaşıma dert yandım. Bana “şantiyede mimari proje üzerinde kahvaltı ederler” dedi. Ancak gördüm ki proje olmayınca da her şey kilitlenip kalıyordu. Bu şekilde teselli buldum. Proje, üzerinde tartışılması için gerekli bir ortamdı adeta. Bir diyalog aracıydı.

Biraz geriden başlayarak, tasarımda bu “diyalog” konusuna nasıl gelindiğine değinmek istiyorum.

İnşa etme eylemi insanoğlu kendini bildi bileli var. Belirli sosyolojik, dönemsel ve yöresel veriler yapım tekniklerini ve üslupları yönlendirmiştir. Tarih öncesinde Yunan, sonrasında Roma, Bizans ve Ortaçağ dönemlerinde ortaya çıkan eserler çoğunlukla anonimdi.

Vitruvius Adamı, Leonardo Da Vinci, 1492

On beşinci yüzyılın sonlarında Rönesans döneminde yapılan arkeolojik keşifler sayesinde sanat ve mimarlıkta antik döneme ait mimari formlar tekrar gündeme gelmiştir. Sonrasında Barok ve Neo klasik dönemlerde de bu eski stiller çeşitli biçimlerde tekrar tekrar kullanılacaktı. Bu aydınlanma devri, aynı zamanda sanat dünyasında büyük çoğunlukla ilahi konuların işlendiği antik çağlar ve ortaçağ sonrasında, insanoğlunun evrenin merkezine konulduğu, hümanizmin konuşulduğu dönemdir. Leonardo’nun Vitruvius Adamı adeta bu durumun sembolize edilmiş halidir. Bu dönemde sanatçılar, zanaatkârlar loncasına bağlı emekçiler arasından sıyrılıp tanınan ve izlenen kişiler olmaya başlamıştır. Leonardo, Michaelangelo, Rafaello adeta zamanının rock yıldızlarıdır (Batı Resim Sanatı Tarihi Semineri, 2012).

“The Gentleman and Cabinet-Maker’s Director”, T. Chippendale, 1754

Tasarımcı, pazarlamacı ve girişimci Thomas Chippendale’in on sekizinci yüzyılda hazırladığı “The Gentleman and Cabinetmaker’s Director” (Chippendale, 1754) adlı pattern kitabı ona çok sayıda sipariş ve kontratlı iş getirdi. Kitapta “Gotik, Çin ve Modern Zevk” tarzlarında (modern zevk burada Fransız Rokoko anlamına geliyor) yüzlerce mobilya tasarımı yer alır. Chippendale’in ünü kısa sürede Avrupa ve Amerika’da yayıldı, öyle ki Chippendale ismi bir tasarım tarzı olarak tanınmaya başlandı.

Director” (Chippendale, 1754) adlı pattern kitabı ona çok sayıda sipariş ve kontratlı iş getirdi. Kitapta “Gotik, Çin ve Modern Zevk” tarzlarında (modern zevk burada Fransız Rokoko anlamına geliyor) yüzlerce mobilya tasarımı yer alır. Chippendale’in ünü kısa sürede Avrupa ve Amerika’da yayıldı, öyle ki Chippendale ismi bir tasarım tarzı olarak tanınmaya başlandı.

Mimar Mies van der Rohe, yıllar sonra onu şöyle anacaktı: “Sandalye (tasarlanması) çok zor bir objedir. Bir gökdelen (yapmak) neredeyse daha kolaydır. Chippendale bu yüzden ünlüdür”

Konuya tasarımcı ile kullanıcı arasındaki ilişki açısından baktığımızda, antik dönemlerden beri geleneksel olarak tasarım, üretim ve uygulama aşamalarının bir merkezden yürütüldüğünü görürüz. Kullanıcı başlarda tamamen pasif roldeydi. Chippendale hazırladığı pattern kitabı ile bu geleneği biraz kırmış, kullanıcıyı bu tasarımları uygulatmaya, hatta verilen tasarımlardan faydalanarak kendi zevkine göre farklı ürünler tasarlamaya, kitaptaki çalışmaları da geliştirmeye davet etmiştir.

Tasarımcı – kullanıcı ilişkisi v.1


“Şimdi hangi stilde inşa etmemiz gerekiyor?”

Heinrich Hübsch


Mimar Heinrich Hübsch’ün on dokuzuncu yüzyılın başında ortaya attığı bu soru çok anlamlıydı (Tietz, 1998). Doğru ya, o güne kadar kimsenin böyle bir derdi yoktu. “Hangi çağdayız?” “Gotik.” Güzel, gelsin uçan payandalar, sivri kemerler.. “Barok mu dediniz?” Ver elini heykelsi formlar, bezemeler. Oysa artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Buhar motorunun icadıyla tetiklenen endüstri devrimi sonrası yeni pazarlar açılmış, yeni malzemeler, yapım yöntemleri geliştirilmiş, toplumsal yapı radikal değişikliklere uğramıştı.

Endüstriyel dokuma tezgahı, 19.yy The Crystal Palace, Londra, J. Paxton, 1851

Bu dönemde ortaya çıkan küçük burjuvazi sınıfı ve üst düzey yetkililer kendilerini yeni soylular olarak görüyor ve mümkünse antik kolonlar, kemerler ve alınlıklarla süslü, bezemeli, şatafatlı konutlarda oturmak istiyorlardı. Onların imdadına revivalist (dönemsel mimari stillerin yeniden canlandırılıdığı) ve eklektisist (bu stillerin karışık biçimde bir araya getirildiği) tasarımlar yetişti.


“Form, fonksiyonu takip eder”

Louis Sullivan


Mimar Louis Sullivan, on dokuzuncu yüzyılın sonunda, onu izleyecek asırlar boyu her tasarımcının kulağına küpe olacak cümleyi kurdu (Tietz, 1998). Artık yapının kabuğu klasik anlamda tasarlanmamalı, işlevlerin gerektirdiği iç mekansal kurgu formu belirlemeli idi.

Solda: Salt Galata (Eski Osmanlı Bankası), A. Vallaury, 19.yy sonu, Sağda: Botter Apartmanı, R. D’Aronco, 20.yy başı

Yirminci yüzyıla geldiğimizde ise Otto Wagner, Raimondo D’aranco, Antonio Gaudi, Victor Horta gibi mimarlar çağın sanatı olarak gösterilen, çiçeksi formların ve bezemelerin kullanıldığı Art Nouveau tarzında eserler veriyordu.

“Süs, suçtur”

Adolf Loos


Mimar Adolf Loos, 20.yy başında yayınladığı manifestal yazısı ile süslemeyi (bezeme) suç ilan etti (Loos, 1913). Süs, aristokrasiye özgü, pahalı ve çağ dışı bir uygulama idi. İlkel kabilelerdeki vahşi insanlar, hapishanelerde yatanlar hep dövmeli değil miydi? Demek ki süslenen suçludur. Süs güzel sanatların oyun alanı idi, mimarlık ve endüstri ürünleri mutlaka süsten arınmalıydı.

Weissenhof, Stuttgart, L. Corbusier, P. Jeanneret, 1927 Fred & Ginger, Prag, F. Gehry, V. Milunic, 1996

Modern mimarinin öncülerinden Le Corbusier’e göre evlerimiz de, aynı otomobiller, uçaklar ve gemiler gibi, zamanının teknolojisiyle, seri üretime uygun olarak tasarlanmalı idi.

O da duvar süslerini, oymaları kakmaları “ahlaka aykırı” buluyordu. Ona göre pragmatist bir yaklaşımla mucizeler yaratan mühendislerin yanında “mimar beyefendiler” hala tutuculukla yerlerinde saymaktaydı (Corbusier, 2011).


Büyük usta zamanına göre oldukça radikal ve yenilikçi fikiler ile ortaya çıkıyor, meslek aşkı ve provokatif üslubu ile mimarlık ve şehircilik alanlarında kimi inandırıcılıktan uzak, kimi çağdaşları ve gelecek nesillerin mimarları için ufuk açan tasarımlar üretiyordu.

Modern döneme ait manifestal nitelikteki görüşler, yıllar boyu bazıları tarafından görsel açıdan sıkıcı sonuçlara yol açtığı ve kullanıcıya yönelik bazı dayatmalar getirdiği yönünde kıyasıya eleştirilmiş olsa da, bugün standart kabul ettiğimiz ve benimsediğimiz birçok mimari öğenin temelini oluşturmuştur.


Yirminci yüzyıla geldiğimizde, Rönesans sonrası birey olarak tanınmaya ve ünlenmeye başlayan tasarımcılar arasından artık kült objeler yaratan, manifestolar yazarak tasarım dünyasını şekillendiren, dünya çapında takipçileri olan yıldızlar çıktığını görürüz. Bu büyük tasarımcılar ve “starchitect”ler zamanla olağanüstü ün, para ve güç sahibi oldular.

Solda: “Fountain”, Marcel Duchamp, 1917 Sağda: “Tête de taureau”, Picasso, 1942

Bir yandan da bazı sanatçılar gündelik objelere farklı bağlamlar içinde yeni anlamlar yüklemeyi denediler. Döneminde sanatsal anlamda ses getiren bu açılım, yüzyılın sonlarına doğru yüzleşeceğimiz katı ekonomik ve çevresel gerçekler ile örtüşecekti: geri dönüştürme, farklı amaçla kullanma, paylaşarak yeniden kullanma. Bu eğilim aslında büyük oranda kapitalizmi, tasarımcının şöhretini, “yüksek ve pahalı sanat” kavramını sorgulamaktaydı.


“Az, daha fazladır”

Mies van der Rohe


Yirminci yüzyılı ortalarında Mimar Mies Van Der Rohe bu görüşü ortaya attı (What did Mies van der Rohe mean by less is more?, 2014). Gerektiği kadar malzeme, sade hatlar, düzgün yüzeyler. Modernizmin önceden getirmiş olduğu temel bir ilke bu söz ile akıllarda iyice pekişecek ve ileride “minimalizm” adı altında bir tarza dönüşecekti.

Mies van der Rohe, 1927

“Az, sıkıcıdır”

Robert Venturi


Postmodern mimarinin öncülerinden Venturi, “az daha fazladır” görüşüne “Az sıkıcıdır” sözü ile karşılık verdi (Venturi, 2002). Postmodernistler mutluluğu geçmişe ait formların sürdürülmesinde aradılar, ancak bunu on dokuzuncu yüzyılın eklektisist ve “yeniden canlandırma”cı anlayışı ile değil de, stilleri ciddiye almayan, oyuncu bir yaklaşım ile yaptılar. Sonuçta ortaya – bilinçli olarak da olsa – birtakım gülünç yapılar çıktı.

İki dünya savaşı arasında geçen zamanda tedarik edilmesi gittikçe zorlaşan kıymetli malzemelere alternatif arayışı ile plastik endüstrisi geliştirildi. Savaş sonrası bu üretim potansiyeli piyasanın kullanımına sunuldu. Tasarımcılar bu malzemelerin getirdiği yeni imkânları araştırdılar. Tasarımın daha ucuza mal edilmesi ile hız, erişilebilirlik ve ekonomi sağlandı.

Sağda: “La Chaise”, Charles & Ray Eames, Solda: 1950 Motor Boating dergisi, 1969

Mobilya endüstrisindeki büyük inovasyonlardan biri de 1953 yılında mobilya firması Ikea ile gelen üretim ve satış konsepti oldu. (Zhuang, 2015) Ekonomik malzemeler kullanılarak, parçalarına ayrılmış, kompakt halde paketlenmiş mobilyalar kullanıcı tarafından nakledilip yine kullanıcı tarafından monte edilebiliyor. Bu sayede ürünler hatırı sayılır derecede ucuza mal edilirken güncel tasarım örnekleri çok daha fazla eve girebilir olmuştur.

Ikea “Billy”, Gillis Lundgren, 1979

Ikea ürünleri ile birlikte verilen montaj katalogları tasarımın ayrılmaz bir parçasıdır. Kullanıcının ürünü evde az bir çaba ile kendi başına kurabilmesini sağlayan bu akıcı grafik çalışmalar sayesinde bir anlamda ileride pazarlamada hayati bir yöntem haline gelecek olan “deneyim tasarımı”nın temelleri atılmıştır.

Tasarımcı – kullanıcı ilişkisi v.2

Mimar Enzo Mari, Autoprogettazione kitabında herkesin kendi imkânlarıyla, basit ve ucuz malzemeler kullanarak yapabileceği mobilya tasarımlarını halka açtı (Mari, 2014). Yirminci yüzyılda tasarımın sosyalizmiydi bu, antikapitalist, neredeyse anarşist bir yaklaşımdı. Mari tasarımcı olmayan insanlara yol gösteriyor, ilham veriyor, onlara “bakın bunu siz de yapabilirsiniz” hatta “aslında kendiniz yapmalısınız” diyordu.

Autoprogettazione, Enzo Mari, 1974

Bu noktada Enzo Mari’nin yukarıdaki fotoğraftaki duruşu ile önceden gördüğümüz Mies Van Der Rohe’nin pozu bu anlamda karşılaştırmaya değer. Büyük ve ünlü tasarımcıların eserleri ve manifestoları ile domine olan “monolog” dönemi yerini gittikçe daha fazla “diyalog” ortamına bırakıyordu.

Tasarımcı – kullanıcı ilişkisi v.3

“Form, kurguyu takip eder”

Bernard Tschumi


Yirminci yüzyılın sonuna yaklaşırken Mimar Bernard Tschumi, gelinen noktada artık yapının işlevlerinin tek başına bir mimar tarafından net olarak belirlemesinin imkansızlığına işaret etti. Mimarlık artık hiç olmadığı kadar hayal gücüne ve kullanım esnekliğe açık olmak zorundaydı (Tschumi, 2012).

Villa Giulia, Giacomo Barozzi da Vignola, Roma, 16. yy.

Klasik anlamda mimari tasarım yaklaşımı, belli bir “ihtiyaca” imkanlar dahilinde en optimal “çözümü” getirmeye çalışmaktır. Fonksiyonel beklentiler, çevresel etkiler ve diğer veriler değerlendirilir, fiziksel mekanlar oluşturulur. “Mimari endişeler” gözetilir, tasarımsal kararlar emniyete alınır. Diğer bir değişle tepeden inme, neredeyse “totaliter” bir eylemdir.

Oysa mekanlar yalnızca fiziksel varlıkları ile değil sahne oldukları aktiviteler ile var olur.

Bu aktiviteler zaman içinde nicelik ve nitelik değiştirebilir, bu yeni bir konu değil. Ancak teknolojik gelişmelere bağlı olarak toplumsal iletişim ve bilgi paylaşımı arttıkça kullandığımız objeler, bulunduğumuz mekanlar, yaşadığımız şehirler baş döndürücü bir hızda ve radikal seviyede değişime uğrar oldu. Sosyal aktivitelerimiz büyük oranla öngörülemez, düzenlenemez, kontrol altında tutulamaz hale geldi.

Space Event Movement, Bernard Tschumi, 1977 Elbphilharmonie Hamburg, Herzog & De Meuron, 2016

Eskiden tek merkezden çözülen çatı ve cephe kurgusu, yalıtım, çevreci tasarım gibi mimari konular artık ayrı ayrı uzmanlık konuları olmuş ve özellikle büyük ölçekli projeler bu uzmanların birlikteliği ile kurulan “ortak yaratım” süreci olmadan içinden çıkılamaz seviyeye geldi. Bu süreç günümüzde yer ve zamandan bağımsız halde farklı uzmanlık dallarından sorumlu mimarlar, mühendisler, uzmanlar ve sanatçılar arasında olduğu kadar aynı uzmanlık dalında çalışan meslektaşlar arasında da kuruluyor.

Nomad, Martin Ballendat, 2012

Modern çalışma sistemi de büyük oranda “aktivite bazlı”dır yani sürekli aynı mekanda bulunup iş üretmek yerine “iş”in gereğine göre farklı insanlardan geçici takımlar oluşturulmakta, duruma göre değişen mekanlarda toplanılmakta veya bireysel olarak çalışılabilmektedir. Dolayısı ile mekan kullanımında eskiye oranla çok daha fazla optimizasyona ve esnekliğe ihtiyaç duyulur.

Bütün bu gelişmelere bağlı olarak günümüzde mobilya tasarımından beklenenler de daha fazla adapte edilebilirlik, ayarlanabilirlik, kişiselleştirilebilirlik, entegre edilebilirlik, erişilebilirlik ve ekonomikliktir.

“Oblivion” Koray Malhan, 2015

Tasarımcılar değişime yönelik (çok amaçlı) tasarım yapmanın ötesinde, aktivitenin bilinmezliğini, giderek “tasarlanmamışlığı” da kabullenebilecek miydi?



“Gelecekte herkes on beş dakikalığına dünyaca ünlü olacak”

Andy Warhol



Warhol’un 1968 tarihli kehaneti yirmi birinci yüzyılda gerçek oldu (Warhol, 1968). Mobil teknoloji internet ve sosyal medya sayesinde herkes kendini dünyaya açabilir, ünlü insanların hayatına girebilir hale geldi. Açık kaynaklı yazılım ve sosyal platformlar, kişisel yayın ve bloglar yoluyla tasarımcının, sanatçının ve üreticinin “tahtı” halka dağıtıldı. Öyle ki, ürünlerini deneyim tasarımı yoluyla kullanıcıya kişisel olarak yakınlaştırmayı başaramayan birçok büyük marka rekabet dışında kaldı.

Solda: “Maker” hareketi, Sağda: 2000’ler Iphone reklamı, 2014

Tasarımcı – kullanıcı ilişkisi v.4

Herkesin tasarımcı, herkesin sanatçı olduğu bir dünyada, tasarımcı ipleri eline nasıl alabilirdi?

Louis Armstrong

Kültürel birikimden gelen tanıdık akor sekansları ve gamlar bir melodinin nasıl devam edebileceği hakkında insana fikir verir. Müzik çağlar boyu bu patternler çerçevesinde yazılmış ve icra edilmiştir. Genel yaklaşım bir bestenin belli bir anahtara uygun bir giriş ve ana tema ile başlaması, bazı “dönemeçler” ve “yan yollar” ile dinleyiciyi meraklandırması, heyecanlandırması ve sonunda mutlaka ana temaya dönerek (coming home) rahatlatması üzerine kuruludur. Müzisyenler bu temel altyapı üzerinde – kısmen de olsa – özgürce doğaçlama yaparlar (Taşkent, 2016) .


Bu fikrin mekana yansıması olasılıklara, öngörülemeyen zamanla değişebilecek fonksiyonlara ev sahipliği yapabilecek, Goethe’nin “Mimarlık donmuş müziktir” sözünün aksine, Tschumi’nin tabiri ile “akışkan” hacimler düzenleme yoluyla kotarılabilir (Tschumi, 2012).

Boşluğu Yeniden Tanımlamak, C. Taşkent, 2004

Tasarımcıların bu belirsizlik durumuyla çok daha büyük ölçeklerde başa çıkabilmesi için günümüzün bilişim teknolojisi sayesinde “parametrik tasarım” yöntemi imdada yetişti. Bilgisayarlar artık tasarım için bir araç olmanın ötesine geçmiş, tasarımın parçası haline gelmiştir. Bu yöntemle belirli çevresel ve fonksiyonel girdiler tasarımı şekillendirmekte ve gereken değişikliklere uygun bir zemin hazırlanabilmektedir.

Kartal - Pendik Masterplan, Zaha Hadid Architects, 2006

Ürün tasarımcıları ise aynı müzikte olduğu gibi, insanların üzerinde çeşitlemeler yapabileceği “yapı taşları”nı tasarlama yoluna gidiyorlar. Kullanıcı artık çeşitli disiplinlerde çalışan uzmanların yanı sıra “ortak yaratım” sürecinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kullanıcıların, ürünlerin farklı ve beklenmedik hallerde kullanımı ve yerleşim değişiklikleri için “yüreklendirilmesi” çağdaş tasarım yaklaşımının karakteristik özelliklerindendir (Malhan, 2015).

Zero to Infinity, Rasheed Araeen, 2004

Freitag, Markus and Daniel Freitag, 1993

Lego Creator, 2000’ler

ENZO Kent Mobilyası, PPAG, Viyana 2002, 2009

“Rothko”, “Samu”, “Tache”, “Poema” Studio Kairos, 2016. Grafik tasarım: Kaan Bağcı

Tasarım faaliyeti, zaman ve maliyet, orijinallik ve fonksiyonellik, beklentiler ve imkânlar, hayaller ve gerçekler gibi karşıt objektif veriler arasında subjektif seçimler yapmayı gerektirir.

Tasarımcıların bu süreçte en güçlü silahı önerilerdir. Ne işverenleri ne uygulama ekibini ne de kullanıcıları, fikirlerimizi doğrudan kabullenmeye zorlayamayız ancak onları diyaloğa yönlendirebiliriz. Bu, yarı kazanmaktır. Kişisel tasarım kararlarına çok fazla kilitlenmemenin, konuyu başkalarının perspektifinden de görmeyi denemenin büyük faydası var. Akademik eğitim almamış bir ustanın söyleyeceği şeyler doktoralı bir mimarın görüşleri kadar önemli olabilir. Başta kulağa garip gelen fikirler yenilikçi ve ilginç sonuçlara yol açabilir.

Ortak yaratım, diğer bir deyişle diyalog, global ve çağdaş tasarım dünyasında daha önce hiç olmadığı kadar hayati bir rol üstlenmiş gibi görünüyor.


© Can Taşkent, 09.06.2017



Kaynaklar


Chippendale, T. (1754). The Gentleman and Cabinet-Maker’s Director.

Batı Resim Sanatı Tarihi Semineri. (2012). Atölye Modern.

Corbusier, L. (2011). Bir Mimarlığa Doğru.

Loos, A. (1913). Ornament und Verbrechen. Cahiers d’aujourd’hui.

Malhan, K. (2015). Açık İş (Opera Aperta) / Alldesign 2015 Konuşması. https://www.youtube.com/watch?v=d47XAT3nM1w

Mari, E. (2014). Autoprogettazione.

Zhuang, J. (2015). Instructions on how to assemble a future IKEA. http://justinzhuang.com/posts/instructions-on-how-to-assemble-a-future-ikea/

Taşkent, C. (2016). Mutluluğu Tasarlamak. XXI Dergisi, Temmuz – Ağustos sayısı. http://www.cantaskent.com/2018/12/04/mutlulugu-tasarlamak/

Taşkent, C. (2004). Boşluğu Yeniden Tanımlamak. Viyana Güzel Sanatlar Akademisi Diploma projesi http://www.cantaskent.com/2018/12/17/boslugu-yeniden-tanimlamak/

Tietz, J. (1998). Geschichte der Architektur Des 20. Jahrhunderts.

Tschumi, B. (2012). Red Is Not A Color, Architecture Concepts.

Venturi, R. (2002). Complexity and Contradiction in Architecture.

Warhol, A. (1968). Andy Warhol Sergisi, Stockholm Modern Sanatlar Müzesi. İsveç.

Phaidon UK Web Sitesi. (2014). What did Mies van der Rohe mean by less is more? http://uk.phaidon.com/agenda/architecture/articles/2014/april/02/what-did-mies-van-der-rohe-mean-by-less-is-more/

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page